Sosyal medya platformlarının en yaygın kullanım alanları arasında çeşitli alanlarda uzman kişileri takip ederek bilgi edinmek de yer alıyor. Bu durum, birçok alan için ciddi sorunlar oluşturmasa da, ruh sağlığı alanı için aynı rahatlıkta konuşmak çok kolay değil. Psikolojik danışmanlık süreci, danışan ve uzman kişi arasında kurulan ilişkiye dayalıdır. Bu ilişkinin sınırlarını belirlemek adına uyulması gereken etik kurallar doğrultusunda, uzman, kişisel bilgi paylaşımında bulunmaz ve görüşme odası dışında, danışan ile herhangi başka bir ilişki içinde olmaz. Bunlar her ne kadar yıllardır öğretilen ve benimsenen kurallar olsa da, sosyal medyanın hayatın içerisindeki yeri arttıkça, durum eskisinden daha karmaşık bir hale geliyor. Uzman, her ne kadar dikkatli olup kişisel bilgi paylaşımında bulunmasa da, danışan kısa bir çevrimiçi araştırmayla birçok detaya ulaşabilir. İngiliz psikolog Aaron Balick, bu durumu “sanal çarpışma” (virtual impingment) olarak adlandırıyor. Eğer tamamen sosyal medya kullanımından geri durulmayacaksa, bu sanal çarpışmanın tamamen önüne geçmek çok da mümkün değil. Basit bir profil fotoğrafı bile, kişi ile ilgili özel bilgi içerebilir (politik görüş, hobi, yaşam tarzı vb.). Dolayısıyla, doktor, psikolog, psikolojik danışman ve sosyal hizmet gibi alan uzmanlarının, sosyal medya hesaplarının doğurabileceği etik sonuçlar açısından endişe ediyor olması beklendik bir sonuç. Peki bu durumda, uzmanlar sosyal medya kullanımı veya genel olarak çevrimiçi ulaşılabilirlikleri hakkında nelere dikkat etmeliler? Sosyal medya kullanımı, danışan ve uzman arasındaki terapötik ilişkiyi nasıl etkiler? İşte bu, henüz üzerine net konuşmak için çok araştırma yapılmamış bir konu.
Sanal çarpışma kavramını ele alan bir araştırmaya katılan ve psikolojik danışma sürecinden geçen 349 danışandan 332’si terapistlerinin kişisel bilgilerine internet üzerinden ulaşmaya çalıştığını ve başarılı olduğunu belirtmiş. Buna ek olarak, Google’a ‘I googled my therapist’ yani ‘terapistimi google’dan araştırdım’ yazınca çıkan yüzlerce sonuç incelendiğinde de görülüyor ki, bunu yapan danışanlar karmaşık duygular içerisinde ve bu davranışlarının normal olup olmadığını online platformlarda paylaşma ihtiyacı hissediyorlar. Ancak burada dikkat çekilmesi gereken nokta belki de şu ki, danışanların sadece %7’si bunu terapistleri ile paylaşıyor. Araştırmacılara göre, danışanlar bu çevrimiçi araştırmayı üç temel motivasyon ile yapıyorlar: merak, güvenlik endişesi ve uzmanı görüşme odası dışında ‘canlı’ tutma isteği. Bilerek veya tesadüfen, terapisti hakkında çevrimiçi platformlardan bilgi edinen danışan, ister istemez terapist hakkında olumlu veya olumsuz önyargı ve tutumlar geliştirecektir. Dolayısıyla yaşanan sanal çarpışmanın terapötik ilişkiyi nasıl etkilediği iyi değerlendirilmeli veya makul önlemler alınmalı.
Konu üzerine yapılan sınırlı araştırma olsa da, hem uzman hem de danışan bakış açısından duruma örnekler verebilmek mümkün. Bazı durumlarda, çevrimiçi olarak terapistini araştıran ve bilgi edinen bireyler, sosyal medyada terapistinin eşi, çocukları ve hatta evcil hayvanları ile ilgili bilgi edindiklerinde, şaşkınlık ve güven sarsılması yaşamış olduklarından bahsediyorlar. Bunun yanı sıra, ulaştıkları bilgiler sayesinde rahatlamış ve terapistine daha yakın hissetmiş veya terapist ile ilgili önemli bir bilgiye ulaşamasa da, onun orada var olduğunu ve yaşamaya devam eden normal bir insan olduğunu bilmenin kendilerine rahatlık verdiğini belirten bireyler de bulunuyor. Başka bir araştırma ise, uzmanların, sanal çarpışma durumlarını seanslarında nasıl ele aldıklarını inceliyor. Geçmişte, danışanları kendisine ve ailesine arkadaşlık isteği gönderen, mesaj yazan veya fotoğrafına yorum yazan danışanlar olduğunda, uzmanlar bu durumu seansta konuşmanın önemi konusunda hemfikir. Ancak sosyal medyadan arkadaş olarak kabul edemeyeceğini veya etkileşimde olamayacağını danışana açıkladıklarında, karşılaşılan tepkiler değişiklik gösteriyor. Kimi durumda danışan bunu makul bulup, anlayışla karşılayıp görüşmeye devam ederken, kimi durumda danışan kendisini “internet sapığı” gibi hissettiğini belirtip ağlamaya başlıyor. Bu örnekler gösteriyor ki, çevrimiçi ortamlarda uzmanlar ile ilgili hangi bilgilere ulaşılabildiği kontrol edilmeli ve eğer mümkünse, sosyal medya hesaplarına dair izlenecek kurallar baştan belirlenmeli.
Her ne kadar şu anda sosyal medyanın yaygınlaşması ve seanslarda konu haline gelmesi teknoloji ve medya kullanımına sonradan adapte olan ve ‘dijital göçmen’ olarak adlandırılan nesilde yetişen ruh sağlığı uzmanları için alışıldık bir durum olmasa da, birkaç yıl içinde ‘dijital yerli’ olarak adlandırılan nesil bu durumu daha olağan görüp çok daha farklı şekilde ele alacak. Belki de yapılabilecek en doğru şey, günümüz koşulları doğrultusunda alışageldiğimiz düzeni iyi değerlendirmek ve kurallarımızı güncellemek. Bunun için, Amerikan Psikolojik Danışmanlar Derneği’nin (ACA), uzmanların kişisel ve profesyonel sosyal medya kullanımları ile ilgili yönergesi bulunuyor. Bu yönergede, kişisel hesapların tamamen gizli tutulmasının gerekliliği açıkça belirtiliyor. Uzmanların profesyonel paylaşımlar yapmak amacıyla kullandıkları hesaplardan yapılan paylaşımların ise etik içeriğe sahip olması, uzmanın kişiliğine dair olabildiğince az bilgi içermesi, mesleki duruş göz önünde bulundurularak paylaşım yapılması gibi kurallara dikkat edilmesi önerilmiş. Elbette sunulan yönergede daha detaylı ve açık şekilde uzmanlar neyin uygun olduğuna dair yönlendiriliyor. Ölçülü ve etik bir çerçevede kaldığı sürece, bu tarz paylaşımların bireylere fayda bile sağlayabileceği belirtiliyor. Yani her konuda olduğu gibi kullanmak veya kullanmamak yerine hangi sınırlar çerçevesinde kullanılırsa, bireylerin iyiliği için bir adım olabilir kısmını tartışmamız gerektiğini hatırlatıyor.
Kaynakça:
American Counseling Association. (2005). American Counseling Association code of ethics.
Balick, A. (2014). Technology, social media, and psychotherapy: Getting with the programme. Contemporary Psychotherapy 6(2).
Baier, A. L. (2019). The Ethical Implications of Social Media: Issues
and Recommendations For Clinical Practice. Ethics & Behavior, 29(5), 341-351.
Kaluzeviciute, G. (2020). Social media and its impact on therapeutic relationships. British Journal of Psychotherapy 36, (2), 303 – 320.
Kolmes, K., & Taube, D. O. (2016). Client discovery of psychotherapist personal information online. Professional Psychology: Research and Practice, 47(2).